Son zamanlarda Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanan siyasi gelişmeler, ekonomiyi derinden etkileyen sonuçlar doğuruyor. Eski Başkan Donald Trump’ın yeniden siyasi arenaya dönmesiyle birlikte, piyasalar üzerinde ciddi dalgalanmalar yaşanıyor. Ekonomistlerin ve analistlerin üzerinde durduğu en kritik konu ise resesyon riski. Trump’ın politikalarının, özellikle ticaret savaşı ve vergi politikaları gibi unsurların, ekonomide yaratabileceği etkiler, birçok kesim için kaygı verici boyutlara ulaşmış durumda.
Donald Trump, başkanlık süresi boyunca uyguladığı ekonomi politikalarıyla dikkat çekmişti. Bu politikalar, vergi indirimleri, ticaret savaşları ve teşvik paketleri gibi stratejilerle şekillendi. Ekonomik büyümeyi teşvik etmek amacıyla uygulanan bu politikaların, başlangıçta olumlu sonuçlar doğurduğu görülmüştü. Ancak, uzun vadede yarattığı dengesizlikler, şimdi ekonominin kırılganlığı üzerinde etkili olmaya başladı. Özellikle, ticaret savaşı nedeniyle Çin ile yaşanan gerginlik, ithalat ve ihracat dengelerini sarstı. Ayrıca, Covid-19 pandemisinin ardından toparlanma süreci de Trump’ın politikalarının yarattığı olumsuz etkilerle birleşince, resesyon riski gündeme gelmeye başladı.
Altyapı yatırımları ve büyük ölçekli projeler, iş gücünü artırma ve dolayısıyla ekonomiyi canlandırma hedefiyle Trump döneminde önemli hale geldi. Ancak, bu projelerin finansmanı konusunda yapılan belirsiz harcamalar ve yüksek borçlanma oranları, ekonominin sürdürülebilirliğini tehdit etmekte. Şu anki ekonomik veriler, resesyonun kaçınılmaz bir olasılık haline geldiğini gösteriyor. Ekonomistlerin yaptığı tahminler, resesyon ihtimalinin gelecekte daha da artabileceğine işaret ediyor. Bununla birlikte, piyasalarda yaşanan kaygılar, büyük yatırımcıların hisse senedi ve emtia pazarında temkinli davranmasına neden oldu.
Öte yandan, tüketici güveni de resesyon riskindeki artışla birlikte düşüş göstermeye başladı. İnsanlar, ekonomik belirsizlikler neticesinde harcama yapmaktan çekinir hale geliyor. Bu durum, perakende sektöründen konut piyasasına kadar geniş bir yelpazede olumsuz etki yaparak, ekonomik büyümeyi yavaşlatabilir. Enflasyon ve faiz oranlarındaki belirsizlikler, bu döngüyü daha da kötüleştiriyor. Piyasada yaşanan dalgalanmalara yanıt olarak, Federal Rezerv'in faiz oranlarını artırma kararları, ekonomik büyüme üzerinde baskı oluşturuyor.
Sonuç olarak, Trump'ın yeniden siyasete dönmesiyle ortaya çıkan ekonomik belirsizlikler, resesyon riskini artırmaya devam ediyor. Ekonomik veriler ve piyasa tepkileri ışığında, bu durumun nasıl evrileceği ve hükümetlerin nasıl cevap vereceği merak konusu. Ancak, mevcut veriler ışığında, uzmanlar dikkatli olunması gerektiğine dair uyarılarını artırıyor. Ekonominin geleceği, yalnızca politik gelişmelere değil, aynı zamanda küresel dinamiklere ve piyasa tepkilerine de bağlı olarak şekillenecek. Önümüzdeki dönemde resesyon riski, tüm dünyayı etkileyebilecek bir unsur olarak karşımıza çıkıyor.